Çocukları yetişkinlerden ayıran şey, dürtüleri kontrol edebilme yetenekleridir. Basitçe söylemek gerekirse, çocuk ne kadar küçükse, yetenek o kadar az gelişmiştir. Çocuk nihayetinde bir yetişkin olduğunda, bu problem kendiliğinden geçebilmektedir. Temel olarak, çocukları medenileştirmek veya sosyalleştirmek, kurumlarımızın, özellikle ailenin ve okulun kendilerine derinlemesine gömülü olan davranışların çoğunu ortadan kaldırmayı öğretme kapasitesine bağlıdır. Özellikle, başkalarına uyacak ve daha genel olarak topluma uyum içinde olacaklarsa, doğuştan gelen doğalarının dikte edebileceği şeyleri yapmaya devam edemezler.
Başka bir deyişle, küçük bir çocuk kızdığında, vur ya da çığlık atması üzgün olduğunda sürekli ağlaması, korktuğunda kaçması ya da saklanması, tiksindiğinde surat yapması dürtüsel davranışlardır. Bu tür dürtüsel davranışlar, doğuştan gelen doğamıza sadık kalmaktan başka bir şey değildir. Bu bakımdan, dürtü ve içgüdü neredeyse birbirinden ayrılamaz. Fakat ne yazık ki, hepimiz zamanla doğal olarak gerçekleşen şeyleri yapmanın, bizim çıkarlarımız için değil, etrafımızdaki dünya için kabul edilebilir olmadığını öğreniyoruz. İyi ayarlanmış davranışlar her türlü kendi kendini empoze eden kısıtlamaları zorunlu kılar. Bu nedenle dürtüsel davranış, tamamen doğal ve yansıtıcı olabilirken, bir anlamda, herhangi bir gelişim aşamasında törpülenmesi ve sosyal kurallara uygun şekilde değiştirilmesi gerekir.
Dürtüsel davranış doğuştan gelir ve doğuşta bize bağlanır. Organizmamızın çalışmasını sağlayan önceden yüklenmiş bir yazılım olarak görülebilir. Problem bu dürtüselliğin günümüz sosyal ilişkilerinde ve medeni ortamlarda son derece ilkel kalmasıdır. Dürtüsel davranışlar vahşi doğada hayatta kalma şansımızı arttırsa da uygar bir sosyal toplum içerisinde başımızı derde sokmaktan ve diğer insanlara karşı kendimizi küçük düşürmekten başka bir işe yaramaz. İşte bu yüzden modern toplum bağlamında işlevsiz ve gereksizlerdir. Böyle bir dürtüsellik için, başka bir zaman ve mekan için olduğu gibi önceden programlanmış, tam olarak sosyalleşmemize engel olan şey tam olarak budur. Eğer dünyayı yakalamak, dünyanın bizden istediklerine adapte olabilmek istiyorsak bu dürtüsel davranışlarımızdan sıyrılmaktan başka çaremiz yoktur. Sorumluluk sahibi ebeveynlik, tam anlamıyla ebeveynlerin bu dürtüselliği kontrol altına almasını talep eder.
Davranış bozukluklarının tedavisi tipik olarak davranışlara, düşüncelere ve duygulara odaklanan terapiyi içerir. Bireysel, grup veya aile terapisi olabilir. Çocuklar için tedavi aynı zamanda ebeveynlere zorlu davranışlara nasıl cevap verecekleri ve çocuklarına nasıl yardım edecekleri konusunda eğitimleri de içerir. Bu bozuklukları olan insanlar korkutucu ve güvensiz olabilirler ve tedaviye katılmak istemeyebilirler. Dürtüsel kontrol bozukluğu olan çocuklar sosyal çevrelerinde ve okulda çok büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu nedenle bu bozuklukların tedavi edilerek sosyal çevrelerine ve okullarına uyum sağlamaları gerekmektedir. Bu konuda deneyimli ve gerekli eğitimleri almış uzman psikologlardan yardım alınmalıdır.