İnsanlarda intihar teşebbüsüne yönelik olmaksızın beden dokularının çeşitli yollarla tahrip edilmesi, dövme yaptırma, birtakım dinî ayinlerde vücuda şiş batırma, kendisine zincirle vurarak canını yakma vb. davranışlar kültürel olarak kabul gören davranışlardır Favazza1998). Taiminen ve arkadaşları (1998), kendine zarar verme davranışını şiddetine göre iki grupta ele almışlardır. Major kendini yaralama; gözünü çıkarma, ekstremite veya genital organların amputasyonu gibi durumlar olup daha çok psikotik bozukluklarda veya ağır cinsel kimlik bozukluklarında görülmektedir. Minor kendini yaralama ise deride kesikler, yanıklar, iğne batırma, kan çıkarma, kendini ısırma, saç yolma ve kemik kırma gibi davranışları içermektedir. Favazza (1998) kendine zarar verme davranışlarını üç grup hâlinde ele almıştır. Major kendine zarar verme, gözünü oyma veya kastrasyon gibi bedene kalıcı zarar verme; streotipik kendine zarar verme, Tourette sendromunda ve zekâ geriliklerinde olduğu gibi tekrarlayıcı biçimde kafasını vurma, kendini ısırma, yüzeyel/ orta şiddette kendine zarar verme; ciltte kesikler meydana getirme, kendini yakma, saç yolma vb.gibi davranışlardır.

Minor kendine zarar verme; göreceli olarak sık görülen bir durum olup prevalansı 100.000’de 400-1400 arasında değişmektedir. Psikiyatrik açıdan görüldüğü bozukluklar borderline kişilik bozukluğu, mental retardasyon ve diğer organik nedenlere bağlı bozukluklar, yeme bozuklukları ve antisosyal kişilik bozukluğu, Münchausen sendromu ve yapay bozukluktur (Jones ve Daniels 1996, Taiminen ve ark. 1998). Kendine zarar verme davranışı, 15-35 yaşlar arasında görülen bir durum olup ergenlik döneminde başlamaktadır (Vinona ve ark. 1995, Chowanec ve ark.1991). Agresyonun normal yollardan ortaya çıkmasının fiziksel koşullara bağlı olarak engellendiği durumlarda kendine zarar verme davranışı da ortaya çıkmaktadır. Örneğin, hapishanedeki mahkûmlarda sık görülen bir davranış biçimidir (Hillbrand 1996). Benzer şekilde sosyal agresyonu engelleyen fiziksel bariyerler olsun ya da olmasın kurum bakımında olan saldırgan ve antisosyal ergenler ve saldırgan psikiyatrik hastalarda da kendine zarar verme davranışlarının gözlemlendiği bildirilmektedir (Jones ve Daniels 1996). İnsanlarda kendine zarar verme davranışının ardında anne-baba bakımının yetersizliği, özellikle anne yoksunluğu bildirilmektedir. Kendine zarar verme davranışı gösteren yetişkin hastalar, bu tür davranışı olmayan hastalarla karşılaştırıldıklarında çocukluklarında anlamlı düzeyde daha yüksek oranda ayrılık, aile içi şiddet, anne babanın fiziksel tacizi ve cinsel tacize maruz kalmışlardır (Jones Daniels 1996, Langbehn 1993, Zlotnick ve ark. 1996, Dallam 1997). Chowanec ve arkadaşları (1991) ilk kez Pao’nun (1969) kişinin kendisini kesici aletlerle yaralamasının ciddi borderline kişilik bozukluğuna işaret ettiğini bildirmektedir. Daha sonra DSM-III’de kendine “fiziksel olarak zarar verme” davranışı borderline kişilik bozukluğunun tanı ölçütü olarak yer almıştır. Bu bozuklukta kendine zarar verme davranışının intrapsişik elementlerinin yanı sıra kişiler arası boyutu da vurgulanmakta ve “ayrılık, kayıp ve başarısızlığa” karşı aşırı duyarlılık nedeniyle “reddedilme” duygularının, kendine zarar verme avranışını tetiklediği ileri sürülmektedir. Diğer bazı yazarlar ise borderline hastalardaki içrel durumu “güceniklik, öfke ve yetersizlik duyguları” olarak değerlendirmekte ve kendine zarar verme davranışını, “önemli kişiden öç alma” olarak kabul etmektedirler. Borderline kişilik bozukluğunda aile içi cinsel taciz ve ihmal kendine zarar verme davranışında önemli bir rol oynamaktadır (Dubo ve ark. 1997).

Eştanı

”Self injury- self mutilasyon”, genel olarak kişilik bozuklukları, akut ve kronik psikotik bozukluklar, majör affektif bozukluklar, cinsel kimlik bozuklukları gibi tanı gruplarında sıklıkla görülmektedir. Kendine zarar verme davranışı olan psikiyatrik olgular incelendiğinde, bu davranışın özellikle borderline kişilik bozukluğunda olmak üzere sıklıkla kişilik bozukluklarında görüldüğü bildirilmiştir. Kendine zarar verme davranışı çok çeşitli problemler ve bozukluklarla ilişkili olabilir. Bu konudaki ana görüşler şunlardır:

1. Borderline kişilik bozukluğu olanlarda %80’lere varan oranda çocukluk çağı cinsel veya fiziksel istismar öyküsü bulunmaktadır.

2. Kendine zarar verenlerin üçte birine varan kısmı Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanı ölçütlerini karşılamaktadır.

3. Borderline kişilik bozukluğu, erişkin travmatik yaşantıları ile meydana gelen TSSB için kırılganlık faktörü olabilir.

4. Ağır çocukluk çağı cinsel istismarı, ya çocukluk sırasında ya da erişkinlik döneminde TSSB için risk faktörü olabilir.

Belirli klinik psikopatolojik durumlarda kendine zarar verme davranışının daha sık görüldüğü belirtilmektedir. Kendine zarar verme davranışı bazı toplumlarda dinsel ve kültürel bir davranış olmasına karşın borderline kişilik bozukluğu, histrionik kişilik bozukluğu, psikotik bozukluklar, duygu durum bozuklukları, Gilles de la Tourette sendromu ruhsal bozukluklarda; mental retardasyon, Addison hastalığı, ensefalit ve entoksikasyonlar gibi organik bozukluklarda gözlenen ve patolojik kabul edilen bir davranış olarak belirtmiştir. Borderline kişilik bozukluğu olan hastaların diğer tanı gruplarına göre bedene zarar verme davranışında bulunma riskinin ve sıklığının fazla olduğunu belirtilmiştir. Herpetz (1995) kendine zarar verme davranışının en fazla borderline kişilik bozukluğu, ikinci sıklıkta histrionik kişilik bozukluğu olarak belirlendiğini; ancak bütün kişilik bozukluklarında görüleceğini belirmiştir. Başka bir çalışmada ise kendine zarar verme davranışının sırasıyla borderline, antisosyal ve histrionik kişilik bozukluğunda görüldüğünü destekler veriler sunmuşlardır. Daha çok tekrarlayıcı, törensel (ritüel) tarzda davranışların zekâ geriliği olanlarda; cinsel organını kesme davranışının psikotik hastalarda, otistiklerde, borderline ve antisosyal kişilik bozukluğu olanlarda ve erkek mahkûmlar arasında daha sık olduğu bildirilmiştir. Göz çıkarma ve organ kesme gibi davranışlar şizofreni gibi bozukluklarla görülür. Kafa vurma, kendini ısırma ve kendini tırmalama gibi davranışlar patolojik bir bozukluk olmadan da görülebilir; ama kompulsif dudak ısırma, tırnak yeme gibi davranışlar Tourette sendromuyla birlikte görülebilir.

Simeon ve arkadaşları, bedene zarar verme davranışının en sık kişilik bozuklukları olmak üzere, dissosiyatif ve anksiyete bozukluğunda görüldüğünü söyleyerek diğer çalışmaları destekler bulgular vermiştir. Bir başka çalışmada ise kendine zarar verme davranışı en fazla tutuklular arasında, ıslah evlerinde bulunan ergen suçlularda, otistik, şizofrenik, mental retarde ve beyin hasarı olan hastalarda bulunmuştur. Borderline kişilik bozukluğu tanısı konan ve bedenine zarar veren hastalarla normal kontroller arasında dissosiyatif yaşantılar ve hipnoza yatkınlık düzeyleri ile sürekli öfke, öfkenin ifade şekli ve kontrolü karşılaştırılmış; bu değişkenlerin sınır (borderline) kişilik bozukluğu grubunda cinsiyet farkı, çocukluk dönemi kötüye kullanımı ve öz kıyım öyküsü ile ilişkisi araştırılmıştır. Borderline kişilik bozukluğu grubunda 7 denekten çocukluk çağı kötüye kullanımı, 17 denekten ise öz kıyım girişimi öyküsü alınmıştır. Antisosyal kişilik bozukluğu olgularının çoğunlukla adli ve askerlikle ilgili sorunlar nedeniyle kendine zarar verme davranışına başladıkları ve bu olguların sıklıkla sıkıntı ve öfkelerini azaltma, ortamın ve şartların değiştirilmesi için başkalarını etkileme pozisyonunda oldukları belirtilmiştir. Borderline kişilik bozukluğu olgularında ise aile ile ilgili nedenlerle kendine zarar verme davranışına başladıkları ve bu olguların kendini cezalandırma ve sıkıntı ve öfkelerini azaltma motivasyonu ile kendilerine zarar verdikleri belirtilmiştir.

Kendini kesme davranışının AIDS için bir tehlike olduğunu belirtilmiştir. AIDS koruma programı nedeniyle hastaneye yatırılan 76 adolesanla yapılan bir çalışmada, bunların %61.2’sinde kendine zarar verme davranışı olduğu ve bu çocukların %26.7’sinin kendileri kestikleri aletleri diğer arkadaşlarıyla paylaştıkları belirtilerek bunun AIDS için risk oluşturduğu vurgulanmıştır. Ayrıca cinsiyet, yaş, etnik durum ve psikiyatrik tanılarının kendini kesmede etkili olmadığı belirtilmiştir.

Madde kullanımı ve kendine zarar verme davranışının birlikte ya da ardışık olmayan biçimde aynı kişide görülme oranının yüksek olduğu ve özellikle yineleyen kendine zarar verme davranışı olan kişilerde madde kullanımının sıklıkla görüldüğü belirtilmiştir. Borderline ve antisosyal kişilik bozukluğu olan kişilerde madde kullanımının yaygın olduğu belirtilmektedir. Kendine zarar veren kişilerin %90’ında madde kullanımının olduğu, çoğunun birden fazla madde kullandığı (%66.7) ve madde kullanımının büyük oranda (%71.1) bağımlılık düzeyinde olduğu belirtilmiştir. Kendine zarar veren kişilerin, kendine zarar vermeyenlere göre daha küçük yaşlarda madde kullandığı belirlenmiştir. Yapılan çalışmalar madde kullanımı olan kişilerin %25- 40’ında travmatik yaşam deneyimi bulunduğunu göstermiştir. Travma sonrası stres bozukluğunda madde kullanımının sıklığına dikkat çekilmiştir.

Geçmişinde cinsel taciz ya da travmatik yaşam deneyimi olan kadınlarla yapılan bir çalışmada, bu kadınların travma sonrası stres bozukluğu belirtileriyle başa çıkmak için alkol kullandıkları belirlenmiştir. Kendini kesen 21 kızla yapılan bir çalışmada, bunların üçte birinde alkol ve madde kullanımı olduğu görülmüştür.

Taiminen ve arkadaşları (1998; Akt. Ross ve Heath, 2002) kendine zarar verme davranışını şiddetine göre iki grup içerisinde ele almışlardır. Major kendine zarar verici davranışlar; gözünü çıkarma, ekstremite veya genital organın amputasyonu gibi durumlar olup daha çok psikotik bozukluklarda ve ağır cinsel kimlik bozukluklarında görülmektedir. Minör kendine zarar verme davranışları ise deri kesme, yakma, iğne batırma, saç yolma, kendini ısırma ve kemik kırıkları gibi davranışları içermektedir. Vaka örnekleri olarak öncelikle, “Tanrı’dan dilimi kesmek için mesaj aldım, bunu yapmam vazifemdi” diyen 46 yaşındaki bir kadının davranışı gösterilebilir. 26 yaşında bir erkek ise, gözlerini oyarak kör edişini ‘“Tanrı eğer bunu yapmazsam insanların acı çekeceğini söyledi ve ben bunu yaparak insanların acı çekmesine engel oldum’ diyerek açıklar. 32 yaşındaki bir erkek ise kendi testislerini kesip bunun, işlediği suçların kefareti olduğunu belirtir.

Zekâ gerilikleri ile birlikte görülen kendine zarar verme davranışları çeşitli ilaç tedavilerinden fayda görmesine rağmen, özellikle kişilik yapılanmasına ilişkin problemlerin eşlik ettiği tablolar farmakolojik ve terapotik tedavi girişimlerine rağmen nedenleri henüz tam olarak aydınlatılamamış bir alandır. (Winchel ve Stanley, 1991) kendine zarar verme davranışını isteyerek ve amaçlı yapılan, genellikle lümcül olmayan ve sosyal olarak kabul edilmeyen bir davranış olduğunu ifade etmişlerdir. Kendine zarar verme davranışı, psikotik hastalarda, zekâ geriliği olan bireylerde, hapishanede yatanlarda, antisosyal ve sınır kişilik yapılanmalarında sık görülmektedir.

Kendine zarar verme davranışı, kısaca kişinin öldürme kastı olmadan kendine zarar vermesidir (Walsh ve Rosen, 1989). Ayrıca histerik kişilik yapılanmaları, anoreksiya ve bulimiya nervoza ve travma sonrası stres bozukluğu hastalarında sık görülebilmektedir (Ak ve ark. 1994, Siemon ve ark. 1992). Favazza ve arkadaşları (1989) kendine zarar verme davranışı bulunan 256 denek üzerinde yaptıkları anket çalışmasına dayanarak kendine zarar verme davranışı ile yeme bozuklukları arasında bir bağlantı olduğunu öne sürmektedir.

Kendine zarar verme davranışı; nefret, pişmanlık, kendini cezalandırma veya içselleştirilmiş olan objeye zarar verme amacı ile yapılabileceği (Ak ve ark. 1994, Rizzuto ve ark.1993) gibi engellenme, başkalarına kızma, madde ve alkol kullanımı ile ilgili olarak veya rahatlamak amacı (Ak ve ark. 1994, Kaplan ve Sadock, 2000) ile de yapılabilir.

Favazza (1998) kendine zarar verme davranışını üç grup hâlinde incelemiştir:

1. Major Kendine Zarar Verici Davranışlar: Gözünü oyma veya kastrasyon gibi bedene kalıcı zarar veren davranışlar.

2. Stereotipik Kendine Zarar Verme: Tourette sendromunda ve zekâ geriliklerinde görülen kafayı duvara vurma, kendini ısırma gibi davranışlar.

3. Yüzeysel veya Orta Şiddette Kendine Zarar Verme: Trikotillomani gibi tekrarlayıcı bir tarzı olan cildi kesme, kendini yakma gibi epizodik eylemler.

Favazza (1989); tekrarlayıcı, yaşamı tehdit etmeyen, kendine fizksel zarar verme davranışı olarak tanımlamış, hatta self mutilatif davranışların intihar teşebbüsünün tam tersi olduğunu belirtmiştir. Favazza ve Conterio (1989), içinde bulunduğu durumla başa çıkamaması sonucu oluşan tahammülsüzlüğün yarattığı baskıya karşı, kendi kendine yardım etme ve rahatlama durumu olarak tanımlamıştır.

Deiter ve arkadaşları (2000) ise kendine zarar verme davranışlarını doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki alt grup hâlinde incelemektedirler. Kendi vücut dokularına kasıtlı olarak zarar verme ile sonuçlanan ve intihar amacı gütmeyen davranışlar “doğrudan kendine zarar verme davranışı” kategorisine girerler. Bunlara örnek olarak ise kendini ısırmak, tırnakları ile üst dokuyu tahrip etmek, kendine vurmak, saç çekmek, nesneleri yutmak veya vücuda sokmak, yaralayıcı mastürbasyon, başa sertçe vurma, çok sıcak su veya buharla kendini haşlama, yaraları tahip ederek iyileşmelerine engel olmak sayılabilmektedir. Dolaylı kendine zarar verme davranışı ise aynı zamanda doğrudan kendine

zarar verme davranışına eşlik edebilen bir durumdur ve genelde şu davranış biçimlerini içerir: yeme bozuklukları, tehlikeli cinsel davranışlar, madde kötüye kullanımı, tıbbi ihtiyaçlara ilişkin ihmal, silah taşıma ve dikkatsizce araba kullanma gibi…

Farberow (1980) kişinin kendini ciddi bir şekilde zarar verecek biçimde kesmesi ya da vücudunun belirli bölümlerine zarar vermesi olarak tanımlarken Walsh ve Rosen (1988), isteyerek ve amaçlı olarak yapılan, genellikle ölümcül olmayan ve toplumsal olarak kabul edilmeyen bir

davranış olarak ifade etmektedir. Kişinin bilinçli ölüm isteği olmadan doku hasarı ile sonuçlanan, kendi bedenine yönelik bir girişimi olarak da tanımlanır (Ghazıuddin ve ark.,1992).

Patolojik kendine zarar verme davranışı, yineleyen bir yapıya sahiptir, küçük ya da yatıştırıcı bir çözümle sonuçlanır. Gözünü kör etmek ya da cinsel organa zarar vermek gibi ağır zarar verici davranışlar ise çoğunlukla yineleyici bir nitelik taşımayan ve psikotik bireylerde görülen bir davranış biçimidir. Kasıtlı olarak intihar amacı güden bir eylem değildir. Yine kendine zarar verme davranışının zihinsel engelli veya otistik çocuklarda görülen yineleyici kendine zarar verme davranışlarından ayrı tutulması gerekir (Suyemoto, 1998). Kendine zarar verme davranışı, 15- 35 yaşlar arasında görülen bir durum olup ergenlik döneminde başlamaktadır (Vınona ve ark. 1995, Chovvanec ve ark.1991, Akt. Canat 1999). Kadınlarda erkeklerden daha sık görülen bu eylemler, çoğunlukla yirmili yaşlardaki hastalarda ortaya çıkar (Kaplan ve Sadock, 1996). Kendine zarar verme davranışından bahsedebilmek için kişinin bunu alışkanlık hâline getirmiş olması gerekir. Öfke kontrolünde problem yaşayan birinin bir seferlik yaptığı davranışlar veya konser gibi alanlarda duyguları kışkırtmaya yönelik yapılan kendine zarar verici davranışlar kabul görebilmekte ve taklit edilebilmektedir. Bu nedenle bu davranışları da kendine zarar verme davranışı olarak görmek isabetli olmayabilir.

Kendine zarar verme davranışının en yaygın görülen biçimi kendini kesme şeklindedir. Hatta alanda çalışan uzmanlar arasında “kendini kesme sendromu”nun varlığı üzerine tartışmalar yürümektedir (Suyemoto, 1998). Bazı bireylerde de bu davranış, bireyin gerçeğe dönmesini ve gerginlikten ve anksiyeteden kurtulmasını sağlamaktadır (Canat, 1999). Kesme yoluyla kendine zarar verenler, genellikle eylem sırasında acı hissetmediklerini söylerler (Ak ve ark., 1993, Siemon ve ark., 1992). Bunun adrenalin salgısı ve serotinerjik sistemle bağlantılı olabileceği görüşünün yanı sıra disosiyasyonla ilgili yorumlar da yapılmaktadır (Buttle ve ark. 1996, Gardner ve Cowdry 1989, Grunebaum ve Klerman 1967, Richarson ve Zaleski, 1986). Adrenalin salgısı sonrasında ortaya çıkan hoşnutluk duygusunun bir anlamda davranış için pekiştireç görevi gördüğü söylenmektedir (Richardson ve Zaleski 1986, Akt: Siemon ve ark., 1992). Bu davranışı gösterenler, hava sıcak bile olsa uzun kollu giysileri tercih ederler, gizliliğe farklı bir ihtiyaç duyarlar.

İnsanların içinde kıyafetlerini değiştirmek ya da giysilerini çıkarmak zorunda olduklarında huzursuz olurlar. Çoğu vakada, bu kişilerin aynı zamanda depresyon işaretleri gösterdiği de saptanmıştır (Storey ve ark. 2005, Harris 2000). Kendine zarar verme davranışının öncesinde kişiler kendilerini gergin, tedirgin ve huzursuz hissettiklerini söylemektedirler. Bu duyguların idare edilmesi, kişiye zor geldiğinden bir sonraki aşama disosiyasyon hâli olur. Jiletler bu davranış sırasında en sıklıkla kullanılan araç olup bilekler ve ön kollar en çok zarar verilen yerler olmaktadır. Acı hissi ise eylem sırasında çoğu zaman yoktur. Hissedilen olumsuz duygular ise zarar verme davranışın akabinde kaybolmaktadır. Hastalar, zaman zaman yaptıkları eylemden dolayı kendilerini suçlu hissettiklerini ve yaralarından tiksindiklerini söyleseler de rahatlama, sakinleşme, tatmin olmuşluk hissi ağır basmaktadır (Harris 2000).

Kendine zarar verme davranışında bulunmuş olanların sayısını kestirmek zordur. Bunun nedeni hem davranışların kısmen bildirilmemiş olmasından hem de kendine zarar verme davranışının çeşitliliğinin saptamayı zorlaştırmasından kaynaklanır; ancak Biere ve Gil (1998)’e göre nüfusun %4’ünde ve psikiyatri kliniklerine başvuran hastaların %21’inde kendine zarar verme davranışına rastlanmaktadır. Davranışın yaygınlığı ise kadınlar ve erkekler arasında eşit bulunmuştur. Favazza, De Rosear ve Conterio (1989, Akt. Ross and Heath, 2002), kolej örneklem grubunun ’ünün en az bir kere doğrudan kendine zarar vermeye çalıştığını saptamıştır. Favazza ve arkadaşları bu oranın (1993), bulimia hastalarında %40, diğer psikiyatrik rahatsızlıklarda % 24-34 arasında değiştiğini bildirmişlerdir.

Kendine zarar verme davranışı ile ilgili yıllık olay sayısını ve yaşam boyu yaygınlığını değerlendirmek de güçtür. Geçmişte kendine zarar verme davranışında bulunan hastaların pek çoğu açıkça sorulmadıkça bu konuyla ilgili bilgi vermekten kaçınabilmektedir. Benzer şekilde kimi zaman klinik değerlendirmeler sırasında intihar girişimleri ile kendine zarar verme davranışları birbirine karışabilmektedir. Birçok kendine zarar verme davranışı, hafif düzey yaralanmalarla atlatıldığından kişiler polise veya sağlık kuruluşlarına gitme gereksinimi duymaz. Bu da durumun bilinirliğini azaltır. (Suyemoto, 1998). Yine psikiyatrik hastalarda kendine zarar verme davranışının sıklığı normal popülasyon ile kıyaslandığında çok daha fazla olmaktadır. Psikiyatrik hasta gruplarında kendine zarar verme davranışının oranı %4.3 ile %20 arasında değişmektedir. Ayaktan tedavi edilen hastalardan oluşan bir araştırmada ise hastaların %47’sinin en az bir kez kendine zarar veren ergenlerden oluştuğu görülmüştür (Suyemoto,1998).

Psikiyatrik yardıma ihtiyaç duyan kendine zarar veren gruba bakıldığında önemli belirleyicinin diğer psikiyatrik tanıların varlığı ve cinsel istismar ve/veya intihar girişimi öyküsü olarak ortaya çıkmaktadır. Genel olarak istismar veya başka bozukluk öyküsünün olmadığı vakalarda tedavi süreci daha olumlu geçmektedir. Sınır kişilik bozukluğu tanısı ve/veya intihar girişimi öyküsü olanlarda ise sürecin çok daha zorlayıcı olduğundan bahsedilmektedir (Brodsky ve ark. 1995, Haw ve ark. 2001, Levenkron 1999).

Çeşitli psikiyatrik hastalıklarla görülebildiği gibi, gelişimsel bozukluklarda ve diğer bazı sendromlarda da görülebilir. Psikiyatrik hastalarda kendini yaralama davranışının %4.3-%20 oranlarında görüldüğü bildirilmektedir (Philips ve Alkan 1961, Darche 1990, Langbehn ve Pfohl 1993). Kendine zarar verme davranışı olan bireylerde birçok psikiyatrik bozukluk bulunmaktadır. Kendine zarar verme davranışı sıklıkla şizofreni, depresyon, anksiyete bozuklukları, madde kötüye kullanımı ve yeme bozukluklarının seyri içinde görülmektedir (Romans ve ark.1995,Farber 1997).

Kendine zarar verme davranışının, davranışsal ve biyokimyasal yönleri yeterince bilinmemekle birlikte, çeşitli etiyolojik faktörlerle açıklanmaya çalışılmıştır. Ruhsal gerilim ve acıyı azaltma isteği ile bedenindeki acıya yoğunlaşma, yoğun yaşanan kızgınlık, utanç ve suçluluk duyguları sonucu bir tür kendini cezalandırma, dürtü kontrolündeki güçlükler, zorlanma ve doyumsuzluklara ilişkin bir ifade, dikkat çekme ve istediğini yaptırma; üzerinde en çok durulan etiyolojik faktörlerdendir (Suyemoto 1998, Nijman ve ark.1999).