Modern zamanın yeni sendromu olarak tanımlanamayacak kronik yorgunluk sendromu aynı zamanda basit bir yorgunluk hali olarak da geçiştirilmemelidir. Tanı kriterlerine göre;
– Bellek ve konsantrasyonda bozulma
– Boğaz ağrısı
– Servikal ve aksiller lenf nodlarında hassasiyet
– Kas ağrısı
– Çoğul eklem ağrısı
– Yeni baş ağrısı
– Dinlendirmeyen uyku
– Egzersiz sonrası bitkinlik
Tanımlanmış bu sekiz belirtiden dört veya daha fazlasının aralıksız en az 6 ay süregelen yorgunluk haline eşlik etmesi gerekmektedir. Ayrıca bu tabloyu açıklayacak ağır bir başka fiziksel hastalığının bulunmaması gerekmektedir (Lee, 1998 Aktaran Fidaner, 1999: 262).
Kronik Yorgunluk Sendromu ve Tedavi Yaklaşımı
Kronik yorgunluk sendromunun tarihsel gelişimine bakıldığında genel olarak psikolojik rahatsızlıklar ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Fakat artık sadece psikolojik değil aynı zamanda biyolojik temellere de dayandığı tespit edilmiştir. Bu sebeple bütüncül bir tedavi yaklaşımı gerekmektedir. Durmuş ve Bölükbaşı (2007)’ ya göre kronik yorgunluk sendromu için uygulanabilecek tedavi yaklaşımı şöyledir; uyku tedavisi, ilaç tedavisi, psikolojik ve sosyal destek ve fiziksel aktivitedir.
Örnek olarak psikolojik ve sosyal destek ele alındığında kronik yorgunluk sendromuna sahip kişilerin aileleri ile konuşulup, değerlendirme yapılıp ardından onlara da destek sağlanması yönünde bir yaklaşım planı ele alınmıştır. Bu, tedavinin sosyal ayağıdır. Psikolojik açıdan ise bilişsel davranış tedavisinin (BDT) öneminin arttığı dile getirilmiştir. BDT’ nin özellikle rehabilitasyon prensipleri ile yakından ilişkili oluşu bu ekolün kullanılmasında etkili olmuştur. BDT yönteminin buradaki hedefi ise hangi düşünce ve davranışların hastalarda semptomlar ile disabiliteyi artırdığının saptanmasıdır (Sharpe, 1998 ve Christodoulou, Deluca, Lange, Johnson, 1998 Aktaran Durmuş ve Bölükbaşı, 2007: 72).
İster fiziksel ister psikolojik hastalıklarda olsun uygulanacak tedavi ve alınan sonuç kişiden kişiye göre değişmektedir. İnsan hem özgündür hem de fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak bir bütündür. O halde uygulanacak tedaviler de ancak özgün ve bütüncül olduğunda ilerleme sağlanabilir.